7 Mart 2023

Gelişen Duruma Göre Cumhurbaşkanlığı Adaylığımı Başka Seçime Erteliyorum.

ile Maksut Balmuk


Son sözü ilk söyleyeyim. Demokrasi adına mevcut yıpranmış, her alanda duvara toslamış olduğunu düşündüğüm sisteme alternatif olarak tek adayda birleşen güçlü muhalefet grubuna olan inancım nedeniyle aday olmayacağım. Oysa ki aşağıdaki metni dahi hazırlamıştım adaylık için. Ve bunu en azından çoklu adayda seçimin ikinci tura kalması için az yada çok katkı sunmak, en azından mücadelemi vermek için yapacaktım. Ama siyasette 24 saat bile çok uzun olduğunu, siyasette erken kararın geleceği ipotek altına alacağına inandığım halde bu kararımı açıklama gereği duydum.

Cumhurbaşkanlığı Adaylık Açıklaması

Önümüz seçim. Hemde deprem ve geçim derdi gölgesinde seçim.
Seçimde sadece Cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz. Aslında geleceğimizi tayin edeceğiz. Özgürlüğü, demokrasiyi, barışı, kardeşliği oylayacağız. Cumhurbaşkanı geçmişte olduğu gibi cumhurun( halkın) başı olmalı. Adil olmalı, eşit olmalı her şeyden önce tarafsız olmalı. Yani uymadı bize partili cumhurbaşkanlığı.
Bir açıklama yapılıyor acaba parti başkanı olarak mı yapmış yoksa cumhurbaşkanı olarak mı yapılmış insan tereddüt ediyor. Bir memur bir vatandaş olarak eleştirdiğimde parti başkanını mı yoksa cumhurbaşkanını mı eleştirdim bilmiyor insan.
Ve ülkede cumhurbaşkanının seçmenin yüzde 50+1 i ile seçildiği bir ortamda bir de partili olmaya devam edince yüzde 50-1 lik kesim kendi cumhurbaşkanı olarak göremiyor haklı olarak ve toplum ayrışıyor.
Her ne kadar 85 milyon vatandaş söylemleri yapılsa da ne uygulamada ne de psikolojide karşılığı yok bunun.
Bu nedenle tarafsızlık şart ve partili olmamalı cumhurbaşkanı lakin Özal, Demirel, Gül… de partili idiler ama parti kimlikleri bir nebze olsa da geri düştü cumhurbaşkanlığı makamında.
En azından partiye hadi ordan deme ya da parti onlara herkes işine baksın deme şansı vardı.
İşte bu nedenlerle güçlü bir parlamento sistemine geçileceği dönemde o önemli makama Cumhurbaşkanlığına talibim.
Hiç olmadığım kadar ciddiyim. İmkansız diyenler olabilir ama hayatım boyunca “zoru başarırız imkansız zaman alır” diyen bir kişiyim.
Seçimden galip çıkamasam da kaybeden ne ben ne de ülkem olur. En azından arkasında hiçbir siyasi, ekonomik güç olmadan yola çıkan bir öğretmenin de mücadele edebileceği demokrasi tarihimize yazılır.
Lakin seçimi neden önde tamamlayamayayım. Seçmenin oyu ipotekli mi? Herkesin oyu sabit ise neden seçim yapıyoruz ki? Arkamda güç mü yok? Mustafa Kemal ve arkadaşları yola çıktıklarında arkalarında hangi güç vardı? Evet ben bir Mustafa Kemal değilim. Onun bir dahi olduğuna inanıyorum ve özellikle başka devletlerin söylediği gibi tanrının bu halka bir lütfu idi. Bu nedenle o Atatürk olmuştur bence de. İmkansızı başardı kısa sürede. Samsun’a çıktığında sadece bir subaydı ve 38 yaşındaydı. 4 yıl gibi kısa bir sürede yeni bir devlet kurdular, ve 42 yaşında Cumhurbaşkanı oldu. 57 yaşına kadar çehresi, anlayışı, ekonomisi, itibarı değişmiş bir halk bir devlet bıraktı ve ebediyete intikal etti. Saygı ve minnetle anıyorum. Hem Atatürk’ü hem de bu ülkede taş taş üstüne koyanları.
Evet ben bir Mustafa Kemal değilim, olmaya çalışanlar varsa onlar gibi hadsiz de değilim fakat Mustafa Kemal kadar şanssız da değilim. Onların kurduğu güçlü bir ülkede, teknoloji çağında, ulaşımın kolay olduğu, her şeyden önemlisi demokratik bir cumhuriyette yaşıyorum.
Yok eğer oylar ipotek altında diye düşünüyorsak Aysun Kayacı’ya kızmayacağız. O herkesin (okuyanın, okumayanın, çobanın…) eşit mi olmalı oyları demişti siz de ipotekli bir iradeden bahseder olursunuz ki bence (Aysun hanım katılmamakla birlikte) bu Aysun hanımın söyleminden daha tehlikeli.
Cumhurbaşkanı olmak için şartlar belli;
40 yaşında olacaksınız
Yüksek öğrenim diplomanız olacak
Ya TBMM de grubu olan bir parti sizi aday gösterecek ya da 100bin seçmen.
100bin seçmen aday gösteriyorsa maliyeye en yüksek devlet memuru brüt maaşının 10 katını emaneten yatıracaksınız. 100 bin imza bulamazsanız paranız hazineye geçecek.
Aslında bu şartların hiçbirine gerek yok millet iradesine inanıyorsak. 15 yaşında bir dahi sahaya çıkıp 100 bin imza da topluyorsa halk da seçiyorsa bırakın yönetsin.
Bir düşünelim çocuklar sadece 23 Nisan’larda değil sürekli yönetseler çok daha yaşanır olmaz mıydı dünya?
Yada halk ilkokul mezununu seçiyorsa neden karşı çıkılır, üniversitelerin içinin boşaltıldığı, okumuş cahillerin arttığı bir ortamda. Memuriyete almıyoruz ki halka seçtiriyoruz cumhurbaşkanını. Etrafımıza bir bakalım kimler kimler ahkam kesiyor, bizi yönetiyor?
Şartlardan 100 bin imzaya karşı olmayalım herkes aday olmasın (bir ön eleme olsun) diye fakat para yatırmanın gerekçesi ne olabilir?
Şimdi denilecek ki devleti yönetecek güç, ilgi, bilgi, liyakatin var mı?
Neden olmasın ki yıllarca eğitim yöneticiliği yapıp binlerce öğrenciye dokunan, okullar yöneten, sendika yöneticiliği yapmış kamu yönetimi alanında diploması olan, eğitim yönetimi alanında yüksek lisans yapmış bir öğretmen olarak neden yönetemeyeyim?
Sorunumuz zaten tek kişinin yönetmesi değil mi? Cumhurbaşkanı herşeyi bilmek zorunda değil bilemez de zaten. Bu ülkenin yetişmiş çok değerli kadroları var tabii ki onlarla yönetilmeli devlet. Cumhurbaşkanı maestro olmalı. Ama bunu yaparken tarafsız olmalı.
Tarafsız olmazsa koltuğa göre adam değil adama göre koltuk bulunarak adama hizmet edilir. Tarafsız olursa koltuğa göre adam bulunur ve halk için hizmet üretilir. Ve bu yöneticiler bir kişinin ağzına bakmaz irade koyabilirler hukuk, akıl ve bilim ışığında.
Temel sorunlarımız bunlar değil mi bizim? Liyakat, tek adamdan her şeyi beklemek, tarafgirlik, ayrışma, ötekileştirme.
Aynı ülkede yaşıyoruz, aynı mahallede hatta apartmandayız bir birimize günaydın dahi demiyoruz neredeyse. Çünkü yönetenlerimiz birlik beraberlik ile başlayan cümlelerin devamını “şu…” diye sürdürüp ayrıştırıyorlar. Kendinden ve samimi hissetmiyor insanlarımız.
Dini, dili, giyimi, müziği, siyasi görüşü… vs ayrıştığını düşünen toplumu birleştiren olması gerekirken bu sağlan(a)mıyor maalesef…
Çevre duyarlılığı halkta var ya üstte,
Halk zaten parasız israfa imkanı yok ya üstte,
Aklı bilimi ne kadar önemsiyoruz?
Evet anayasamızda, yasalarımızdan din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı olmaz deniliyor da ne kadar uyguluyoruz?
Ya da hukuka ne kadar inanıyor, güveniyor ve saygı duyuyoruz? Hukuk kuralları işimize gelince mi güzelleşiyor?
Tüm bunlar değil mi sorunlarımız ve bunların tetiklediği güvensiz ortamın tetiklediği ekonomik çöküntü… Birileri kabul etmese de (aslında ediyorlar da belli etmiyorlar sanki) ekonomik anlamda hep cepten yedik, yetmedi borca battık.
Çıkış yok mu elbet ki var. Küllerden ortaya koca bir cumhuriyet çıktı ise buradan da çıkış vardır. Çünkü insan gücümüz de var, aklımızda, liyakatli kadrolarımız da, kaynaklarımız da… Yeter ki akla ve bilime sarılalım ve irademiz olsun…
Evet bir seçime böyle giriyoruz, gireceğiz.
Tercihimiz ülkemizin geleceği, vatandaşımızın refahı, huzuru, güvenliği ve milletimizin birliği için olsun…
Ve en önemlisi güvenli konutlarda yaşamak hedefli olsun madem deprem kuşağında bir ülkedeyiz. Canlarımız gitmesin, sadece insanlar değil yönetim de kalmasın enkaz altında.
Ve son söz olarak; MİLLETLERİ KURTARANLAR YALNIZ VE ANCAK ÖĞRETMENLERDİR.
ve “Unutmayınız ki Cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün yol göstericiliği ülkemizin kurtuluşu için rehberimiz olmalıdır.
Saygılarımla…