Cumhurbaşkanı’nın İtirafı Anlamlıdır
Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL memleketi Kayseri’de yaptığı konuşmada “Birçok alanda çok köklü reformlar yapıldı ama maalesef eğitimde bunu gerçekleştiremedik. Çok bakan değişti. Doğru insanı bulamadınız mı, görevde uzun süre kalamıyor, kalamayınca da büyük reformlar gerçekleşemiyor.” http://www.memurlar.net/haber/374911/ dedi.
Bu itiraf gerçekten anlamlı. Bu itiraftan daha önemli olan ise eğitimde başarılı olunamazsa diğer alanlarda başarılı olunsa bile anlamsız kalacağıdır. Eğitim uzun soluklu bir süreçtir. Eğitimde ektiğiniz fidanın meyvesini hemen alamazsınız. Bu nedenle pahalı ve riskli alandır eğitim. Aynı zamanda da hayatta kalmanız için zorunlu bir alandır.
Bu alanda siyasal değil bilimsel, günlük değil uzun süreli düşünüp karar vermek zorundasınız. Eğitim siyasetin güdümünde değil milletin, bilimin güdümünde olmalı. Bizim yaptığımız en büyük hata budur. Eğitime yaklaşımımızı değiştirmezsek dün olduğu gibi yarın da aynı şeyleri konuşuruz.
Bir ülkenin gelecek 5-10-50 yılını planlayan bir eğitim stratejisi olmalıdır. Bu strateji sadece iktidar tarafından değil, muhalefeti, bilim adamları, demokratik kitle örgütleri, eğitimciler, hatta ve hatta veli ve öğrenci temsilcilerinin görüşleri ve ortak payda da buluşmasıyla oluşturulmalıdır.
Gelen iktidar bu stratejiyi değiştirmek değil uygulamakla mükellef olmalıdır. Gelişen ve değişen duruma göre yapılacak revizyonlarda da sadece iktidar değil yukarıdaki paydaşlar karar vermelidir. Yani Atatürk’ün dediği gibi “Eğitim Milli Olmalıdır.”
Biz bunu başaramadığımız sürece eğitimde bir arpa boyu yol alamayız ve her defasında, her iktidar değişiminde sistem değiştirip olmadık değişiklikleri devrim diye sunmaya devam ederiz.
Prof Dr.Nuray SENEMOĞLU Eğitim ve Atatürk konulu makalesinde aynen şöyle diyor:
“Atatürk 1923’te Eskişehir’de yaptığı bir toplantıda da geleneksel eğitimle ilgili şu saptamayı yapmıştır.
1- İstikrarlı bir eğitim politikamız yoktur.
“Bundan önce her maarif nazırının birer programı vardı. Memleketin maarifinde çeşitli programların tatbiki yüzünden öğretim berbat hale geldi. Efendiler! Bu seyahatim sırasında görüştüğüm 25 Yıllık bir Milli Eğitim Müdürü memleketin çeşitli yerlerini dolaşmış; dediğine göre birbirine zıt birçok programlar almış, uygulamış ve uygulattırmıştır. Çünkü, hükümete gelen her nazır kendine göre bir program yapıyor, onu uygulatıyor, bir müddet sonra başka bir nazır geliyor, onu beğenmiyor, başka bir program uygulatıyordu.”
2- Eğitimimizin amacı kendini, hayatı bilmeyen, her konuda yüzeysel bilgi sahibi, tüketici insan yetiştirmek olmuştur.
Atatürk, Eskişehir’deki konuşmasını şöyle sürdürür: “Bütün bu uygulama ve programlar ne veriyordu? Çok bilmiş çok öğrenmiş bir takım insanlar, Amma neyi bilmiş efendiler! Bir takım teorileri bir takım nazariyeti sadece ezberlemiş kişiler. Amma neyi bilmemiş efendiler? Kendini bilmemiş, hayatın ihtiyacını bilmemiş, yaşamak için hiçbir şeyi bilmemiş ve aç kalmış insanlar.” Ve Atatürk devam eder. “Bundan sonra eğitimde izlenecek yol, her an değişmeyen belirli çizgisi olan eğitimdir. Bu eğitimden amaç, bilgiyi insan için bir süs, uygar bir zevk olmaktan çok, maddi hayatta başarı sağlayan pratik ve işe yarar bir araç haline getirmektir. İlk ve orta öğretim, mutlaka insanlığa, medeniyetin gerektirdiği bilim ve tekniği versin, fakat o kadar pratik ve zevkli versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkum olmadığına emin olsun. Çünkü maarifin gayesi sadece hükümete memur yetiştirmek değildir.”
Atatürk’e göre geleneksel eğitim kelimenin tam anlamıyla millete “Yabancı” bir eğitimdir.
Geleneksel eğitim hem kuruluş sistemi ve hem de özü yönünden milli değildir. Bu eğitim milli dil, milli tarih, milli sanat yani top yekün milli kültürün gelişmesine uygun değildir. Bu ise milli benlik duygusunun zayıflamasına yol açmıştır.” http://yunus.hacettepe.edu.tr/~n.senem/index_tur.html
Atatürk’ün 1923’teki tespitleri maalesef bugünkü tespitlerle örtüşüyor. Eğer tedbir almazsak bundan sonra da aynen devam edecek.
Bu nedenle eğitime; bu ülkenin kendi yetiştirdiği beyinlerini harcamadan, sadece siyasi iktidar yada beklenti uğruna hareket etmeden yaklaşmak zorundayız.
Sayın Cumhurbaşkanı uygun adamı bulamadık sürekli bakan değiştirdik diyor. Uygun adam olmayınca da başarılı olamadık diyor. Uygun adamı bulabilmek için uygun adamı aramak gerekir. Adama göre iş yaratmak değiş işe göre adamı bulmamız gerekir. Eğitim sadece bir bakana değil onun ekibine de bağlı olan bir yapıdır.
Son 10 yılda tek başına ve aynı iktidar bulunmasına rağmen;
Nice projeleri yada uygulamaları devrim diye sunup sonra onu çöpe atarken getirdiğimizi de devrim diye sunmaya devam ettik. Örneğin; OKS olmuyor, 3 yıllık SBS olacak, bu bir devrimdir deyip yine tek aşamalıya dönmedik mi? Şimdi de kaldırmayı konuşuyoruz.
Başarılı, il, başarılı ilçe, başarılı okul, başarılı müdür gibi söylemler koyduk başarının sadece SBS yada YGS yada LYS’ye bağladık. Girdi ile çıktıyı değil sonucu değerlendirmeye çalıştık. Bir okul düşünün ki her yıl öğrencilerinin %50 sini üniversiteye yerleştiriyor. Üç yıl sonra %75’e çıkıyor. Bu okul gerçekten başarılı mıdır? Bu okulun değişmesi sınavla öğrenci almaya başlamasının etkisi yok mudur? Yada bir başka okul her yıl öğrencisinin %50’sini üniversiteye yerleştirirse birkaç yıl sonra bu oran %40’a düşerse gerçekten başarısız mıdır? O ilçedeki ilköğretim başarısı düşük öğrencileri almaya başlamasının yanlış politikalar nedeniyle kapatılan (dönüştürülen) okullar nedeniyle değişen öğrenci profilinin, sınıf mevcudunun artmasının etkisi yok mudur? Yada üniversiteye yerleşemeseler bile geleceğe umutla bakan, kendine güvenen, yeterli donanıma sahip bireyler olarak mezun olmalarının bir önemi yok mudur?
Biz rakamları ya da istatistiği en güzel yalan söyleme sanatı olarak yani günü kurtarmak için kullanıyoruz oysa ki gelişmiş ülkeler bugünkü gerçekleri ortaya koyup geleceği planlamak için kullanıyorlar.
Bugün İstanbul’da eğitimde birinci gösterilen Beşiktaş, Kadıköy gibi ilçelerin bu başarısında özellikle Beşiktaş’ta ülkenin en köklü okullarının bulunmasının, neredeyse tüm liselerinin yüksek puanla alan Anadolu Lisesi statüsünde olmalarının, kaydolan öğrencilerin başka ilçelerden gelen en başarılı öğrenciler olmasının bir önemi yok mudur? Ya da Beşiktaş’lıların çok az okuduğu bu okullardaki öğrenci başarısı Beşiktaş başarısı mıdır? Akşam Şişli’de yatan sabah Beşiktaş’a gelen öğrenci ne kadar Beşiktaş’lıdır? Beşiktaş’ta bu yaş grubunda bin genç varsa bu okullarda da bin öğrenci var ve hepsi üniversiteye yerleşiyorsa bu yaş grubu gençlerin hepsinin üniversite okuduğu genellemesini yapabilir miyiz? Bu genelleme ne kadar doğru ise eğitimde başarıyı rakamlarla (sebep-sonuç ilişkisini irdelemeden) izah etmeye çalışmak da o kadar doğrudur.
Sayın Cumhurbaşkanının işaret ettiği daha doğrusu itiraf ettiği konu; herkesin kafa yorması fakat iktidarın da kafasını kuma gömmeden kaldırıp etrafını görmesi gereken konudur. Eğitimde zaman kaybı bugünden bir kayıp değil, gelecekten zaman çalmayla eşdeğerdir.
Saygılarımla…
Maksut BALMUK