Sayın İmamoğlu: Vallahi de Billahi de…
Sayın Ekrem İmamoğlu
(İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı)
Sayın başkan vallahi de billahi de inanacağım(!) hırsız olduğuna, yolsuzluk yaptığına, suç örgütü kurucusu, yöneticisi ve üyesi olduğuna…
Ama;
Akranız ve birlikte gördük Türklerin Göktürklerden gelen Ergenekon’unun nasıl terör örgütü yapıldığını ve bugünlere benzer şekilde;
– Suçsuz yere hapishanelere atılanların canlarını nasıl kaybettiğini
– hatta intihar eden Ali Tatar’ları,
– Genel kurmay başkanının nasıl hapse atıldığını,
– Kozmik odaya nasıl girildiğini unutabilsem inanacağım gerçekten…
Ve o günlerin gücüyle, algısıyla 2010 yılında “üstünlerin hukukunu kaldırıp hukukun üstünlüğünü hakim kılacağız” söylemiyle yapılan referandumun sonucunda yollar ayrılınca ne istediniz de vermedik sözlerine varan sonuca varıldığında FETÖ terör örgütüne dönüşen, Paralel Devlet Yapılanması(PDY) denilen yapıya yargının, emniyetin, askeriyenin… ve memleketin bütün kaleleri zapt edilircesine nasıl teslim edildiğini nasıl unutayım ki?
Hadi onu da unutalım da zırhlı araçlı savcıyı da mı unutalım, o savcı eliyle yapılan operasyonlarını da mı unutalım? Türkiye bağırsaklarını temizliyordu(!) o günlerde ve o davaların savcısı değil miydi başbakanımız?
İşte o günlerin yargıdaki tanıkları gizli, belgeleri ise uydurma idi ve bugün de karşımıza gizli tanıklarla çıkılmasa inanacağım(!) suçlu olduğunuza,
O zamanlarda da sabahın karanlığında dalga dalga operasyonlar yapılıyordu tıpkı bugünkü gibi. İşte o günleri hatırlamasa bu kot kafam, emin ol ki ben de a haber izleyeceğim ve yağlarım eriyecek mutluluktan…
Hatta o kanallarda gösterilen bavullar bir dönem içi belge dolu denilen bavulları, para denilince ayakkabı kutularını hatırlatmasa teknik cihaz dolu bavullarda kol saati ya da sıfırlaması zor miktarda döviz olduğuna da inanasım(!) var ama birden “tek servetim bu nikah yüzüğümdür” şeklindeki sözler çınlıyor kulaklarımda.
Evet gerçekten inanacağım(!) eğer kuvvetler ayrılığının varlığına, yargının bağımsızlığına inanabilsem.
– Cumhurbaşkanı “Anayasa Mahkemesi Kararına uymuyorum”, ortağı “AYM’yi kapatın” diyorsa,
– seçilmiş milletvekili AYM kararına rağmen hapishanede tutuluyorsa,
– parti başkanı aylardır mahkemeye çıkarılmadan tutsak edilebiliyorsa,
– akıllara yıllar yıllar sonra gelmişçesine Gezi Direnişinden halen suçlular çıkarılabiliyorsa,
– Aynı zarf içindeki 4 oy pusulasının 3’ü geçerli biri geçersiz sayılabiliyorsa,
– Ülke kaderini belirleyecek bir referandumda bir anda kural değişip 2,5milyon mühürsüz oy geçerli olabiliyorsa,
– Trafolara kediler girebiliyorsa,
– Ve belediyelere kayyumlar, belediye başkanlarına hapishaneler reva görülüyorsa,
– Tam 30 yıl önce aldığım diplomam; sınıf arkadaşlarımla çektirdiğim fotoğraflarıma rağmen iptal riski ile karşı karşıyaysa,
Nasıl güvende hissedeyim sade bir vatandaş olarak kendimi? İşte bütün bunlar yaşanmasa, inanmasam da en azından şüphe duyacağım ama akılsız başım düşünmeden edemiyor, hatırlamaktan kendini alı koyamıyor ki…
Bir gün ben ekonomistim diye çıkılıp “faiz sebep, enflasyon sonuç” tezi ortaya atılırken, tüm kasa bu uğurda boşalırken, 128milyarın hesabı dahi bilinemezken bir anda çark edilip faiz arttırılmış olmasa yine inanacağım(!) hatta İstanbul’un su havzasına yapılan konutların sosyal konut (hangi sosyal(!) vatandaş alacak çok merak ediyorum) olacağına da inanacağım, bu olanların doğruluğuna da.
Bir seçim arifesinde bir gün bunlar DEM’lenecekler, DEM Parti (o zamanki HDP) terör örgütü ile ilişkili derken aynı günlerde PKK elebaşısının kardeşine muhalefete kapalı olan TRT’de mektup okutulduğundan asrın liderinin haberi olmadığına inansam azıcık da olsa inanasım gelecek(!) olan bitene…
Seçim arifesinde memur maaşını arttıracağız bu artışı emeklilere de yansıtacağız denildiği halde seçim kazanılınca emekliler, emekliler yılında bile unutuluyorsa seçim kazanmak için emeklilerin kandırıldığını düşünmekten başka seçeneğim kalmıyor sonuçta. Mülakatı kaldırıyoruz deyip kaldırılmıyorsa, her kötü gidiş sonrasında hatta 15 Temmuzda yüzlerce canımızı kaybettikten sonra bile “kandırıldık” denilebildiğine göre kandırıla kandırıla kandırma yeteneği de kazanılıyormuş diye düşünmeden edemiyor insan.
– Madende canlar gider “bu işin fıtratında var”
– Terörden şehit haberleri gelince “askerlik yan gelip yatma yeri değil”
– Doktorlar hak arayınca ve alamayıp yurt dışına çıkacak olursa “giderlerse gitsinler”
– Çiftçi isyan edince “ananı da al git”
– FETÖ’ye “ne istediniz de vermedik, dön artık bitsin bu hasret”
Cümlelerini bizzat duymasam hem inancım(!) hem de güvenim(!) sarsılmayacak ama ne yazık ki duydu bu kulaklar.
“biz bütün milliyetçiliği ayaklar altın almış iktidarız” diyenlerin sonrasında ne büyük milliyetçi olduklarını da gördük tabelalardan T.C.’leri, okullardan Andımızı kaldırdıkları halde. Hatta bir gün Atatürkçü olup ertesi gün iki ayyaş diyebildiler mesela.
Evet sayın başkan ikimiz de Karadenizliyiz ya bize atıf yapıp hoşgörüne sığınıp bir fıkra anlatıp bitireyim bu tutsaklığın tez zamanda bitmesi dileklerimle:
Temel, Fadime ile yeni evlenmiştir. Kısa süre sonra yurt dışına gider ve yıllarca gelemez. Tabii ki çok sevdiği Fadime’den ayrı kalır. Geri döndüğünde bir de bakar ki evde üç çocuk var. Tabii ki bozulur, üzülür. Fadime’yi de çok seviyor. Sormadan da edemez.
Fadime eline Temel’in vesikalık fotoğrafını alarak der ki;
– Temel’um bak bu fotoğraf var ya, bu fotoğraf ona bakarak oldi bu üç çocuk.
Temel biraz düşünür ve cevap verir:
– Fadime’m vallahi de billahi de inanmasına inanacağum da bu fotoğraf vesikalukdur ve fotoğrafta belden aşağum yoktur da.
Aynen öyle; hukuk herkese eşit işlese, adalet hakim olsa, hakimler bağımsız olsa, yöneten güvenilir olsa, sözlerine inanılsa, kandırmasa, kandırılmasa, senin tutuklanmana da itirazım olmayacak, suçlanmana da, yargılanmana da…
Temel’in de dediği gibi, vallahi de billahi de inanmasına inanacağum da…29/04/2025
Maksut BALMUK
Öğretmen, Yazar