18 Kasım 2013

KPSS’siz öğretmen alımını düşünen bir Müsteşarımız var

ile Maksut Balmuk

headline

KPSS’siz öğretmen olmak;

KPSS sınavı olmadan öğretmenleri istihdam etmek yaklaşık 10 yıl önce seçim vaadi olarak karşımıza çıkmıştı.

Şimdi de Dershanelerin kapatılmasıyla beraber işsiz kalacak öğretmenlerin KPSS şartı olmaksızın mülakatla kadroya geçirilmesi gündemde.

Bugün 127 bin öğretmen açığı bulunan sistemimizde 250 bin öğretmen atama bekliyor. Açık sayısı ideal sayıyla orantılı değil çünkü halen ülkemizde ikili eğitim yapan sınıf mevcutları kalabalık okullar var. Bu standartlar oturduğunda emin olun bekleyen öğretmenleri istihdam etsek bile açık kalır normlarda.

Konumuz KPSS olmadan Dershane öğretmenlerini kadroya geçirme konusu.

Dolaşan taslaklardan anlaşıldığı üzere 5 yıl dershanede çalışmış öğretmenleri kapsayacakmış bu geçiş. Öncelikle belirtelim ki 5 yıl üst üste aynı dershanede çalışan öğretmen neredeyse bulunamaz, başka dershanelerdeki süreler de dahil 5 yıl çalışanlar vardır ve bunların büyük bir kısmı KPSS engelini aşamadıklarından halen dershanede çalışmaktadırlar. Çünkü bugün kadrolu öğretmenden fazla maaşalmamaktadır dershane öğretmenleri.

KPSS’siz alım bir yana mülakatla alım öngörülüyormuş. Mülakatla ne amaçlanıyor düşünmek lazım. Hadi bunlar beş yıl çalışmışlar, “devlet dershaneleri kapattığından işsiz kaldılar, bu nedenle devlet olarak el atalım da kadroya alalım” denilmiş olsun. Bu kadar iyi niyet varsa bile mülakat neden?

Yapılacak işteki samimiyetsizlik bir yana Atama bekleyen yüzbinlere yapılacak haksızlık başka bir yana. Bu fikir her kimden yada kimlerden çıktıysa bu ülkenin gerçeklerinden bihaber, toplumun gülünç ve aykırı saydığı yapmacıklıklara kaçmış demektir.

Böyle bir kararı bakanlık bırakın taslağı aklından bile geçirmemelidir. Bu atanamadığı için şehit olan öğretmene de, atama bekleyen öğretmene de, sınavla atanan öğretmene de haksızlıktır hakarettir.

İşsiz kalacak bu öğretmenlerimize sahip mi çıkmak istiyorsunuz? O zaman büyük bir kısmını okula dönüştüreceğiniz dershanelerde istihdamı özendirirsiniz kalanı da devlete atarsınız.

Evet devlete atarsınız çünkü bunlar Öğretmenlik formasyonunu ve diplomasını almış okullarımızda öğretmen olmayı bekleyen eğitimcilerdirler. Tek engelleri KPSS sınavıdır. O zaman bu engeli kaldırır ve boş olan kadrolarla beraber yeni kadrolar da yaratarak tüm atama bekleyen öğretmenlerimizin atamasını yaparsınız.

İşte bu durumda dershanenin kapanmasıyla beraber açıkta kalan öğretmenler de bu haktan yararlanmış olurlar.

Peki bu mümkün mü?

Evet mümkün yeter ki istensin. Bu konudaki bir değerlendirmeyi de sizinle paylaşalım:

Öğretmen Atama Sorunu;

MEB her defasında benim elimde yeterli imkan yok, kadro yok atama yapamıyorum diye dursun, atama bekleyen öğretmen yıllarca atama beklesin, öğretmensiz okul, sınıf öğretmen beklesin.

Gerçekten çok yaman bir çelişkiyle karşı karşıyayız.

Bir öğretmenin maliyeti … diye başlarsak cümleye sorunu çözemeyiz.

İstifa ya da emeklilik nedeniyle boşalan kadroları bile tam kullanmazsak (ki bazen %25 ini kullanabiliyorduk) çözemeyiz sorunu.

Sayın bakan diyor ki; “215 bin öğretmen adayı bulunuyor. Bizim toplam ihtiyacımız 127 bin. 39 bin de ücretli öğretmen istihdam ediyoruz”

Bunu devletin bakanı söylüyor.

Emin olun ki 127 bin sayısı 215’bine çıkarmak mümkün.

Eğer eğitimi düşünüyorsanız kısa sürede anormal (ikili) eğitimden vazgeçerseniz, sınıf mevcutlarını 30’lara çekerseniz ihtiyacınız değil 127bin 327bine çıkar.

Bu da yetmedi başka da önerilerimiz olacak fakat: 11 yıldır harcanan zamanı da geri almanız gerekir ama bu mümkün değil. 11 yıldır sağlıklı bir planlama yapılıp arz talep dengesi kurulmuş olsa ve her üniversiteye yeni yeni eğitim fakülteleri, kontenjan artışları uygulanmamış olsa idi bugünkü sıkışıklık olmayacaktı.

Çok da kötü durumda değiliz. Zararın neresinden dönersek kardır deyip tedbiri şimdiden almamız gerekir.

Herkesi diyecek ki bakanlık 127bin kadroyu da doldurursa yeni mezunlar ya da okuyanlara kadro kalmayacak o zaman ne olacak?

Tabii ki bunu da düşünmek gerek.

Son yılların emeklilik sistemini de gözden geçirmemiz lazım. Emin olun ki 30-40 yıl çalışan bir öğretmende mesleki tükenmişlik yaşamaktayız. En azından zaman adaptasyonda sorunlar ortaya çıkmaktadır. Tabii ki bunun yaşanmadığı örnekler de var. İlk gün heyecanıyla çalışan öğretmenlerimiz de var. Fakat birçok öğretmenimizin de emeklilikleri geldiği halde zorunluluktan çalışmaya devam ettiklerini görüyoruz.

Zorunluluk çünkü: okuttuğu çocuğu var. Gelecek kaygısı var. Emekli olsa geçinememe korkusu var. Çalışarak en azından ek ders almakta ve geçinebilmektedir.

Bunun için örneğin 25 yılını dolduran öğretmenlerin emekliliğini teşvik etmeliyiz. Yada 30 yılını dolduranları. Bu öğretmenlerimizi 3600 ek gösterge ile emekli edersek ve her ilerleyen yıl için ek göstergeyi düşüreceğimizi belirtirsek emin olun ki yıllık emekli sayımız 20bin civarında iken 30-40bine çıkacaktır. Bu kadroların tamamının yerine alım yaptığımızda mezun olacaklar için de bu kadroları kullanırız.

Örneklendirecek olursak; emekliliği hak ettiğiniz ilk 5 yılda emekli olursanız 3600 ek gösterge ile, 6-10 yılda emekli olursanız 3000, 10 ve daha sonra emekli olursanız 2200 ek göstergeye göre emekli maaşı alırsınız derseniz emekliliği teşvik etmiş olursunuz.

Şu anda bu sınırı aşan öğretmenler ile emeklilere de 3600 olanağı tanıdığınızda haksızlıkların da önüne geçebilirsiniz.

Yok hayır bu maliyetli bir iş diye yaklaşırsanız her defasında tepki, etki, baskı, söz, intihar… gündeme gelir. 127bin açık olan yerde 750 öğretmen alacağız diye çıktığınızda tepki alırsınız. Dalga mı geçiliyor? Sorusuyla karşılaşırsınız.

Doğru hesap yapamayıp yüzbinlerce adayın olduğu bir ortamda 40bin atamayı beceremediğinizde, artan 3bin kadronun neredeyse tamamına yakınını bir alana ayırdığınızda ve bu atamayı da düzgün beceremediğinizde tepki gösterenlere kızmamalısınız.

Eğer sizin elinizden bir şey gelmiyorsa ve size ya bu deveyi güdeceksin ya da bu diyardan gideceksin denildiğinde diyardan gitmenin mi, deveyi gütmenin mi daha büyük bir erdem olduğunu düşüneceksiniz. Aksi halde eleştirilere tepki vererek sadece kendini küçük düşürmüş olursunuz.

Ayrıca her 24 Kasım’da öğretmen şöyle iyi, meslek şöyle kutsal… gibi lafları edip oyun oynamamalısınız. Onların emekliliklerini düşünmek sizin asli göreviniz olmalıdır.

Aksi halde dünyanın en büyük bilmem kaçıncı ekonomisiyiz demenizin bir anlamı kalmaz.

Saygılarımla…

Maksut BALMUK

Bu yazının tüm hakları Maksut Balmuk’a aittir. “www.maksutbalmuk.com.tr” biçiminde aktif bağlantı kurulabilir, açık kaynak gösterilmek kaydıyla içerik kullanılabilir. Açık kaynak göstermeden yapılan alıntılar için yasal takip yapılacaktır