Her şey Bu Fotoğrafla Başladı
Her şey Bu Fotoğrafla Başladı
O zaman yani bu fotoğrafın Gezi Parkında çekildiği günlerde İstanbul’un en gözde okullarından birinde okul müdürüydüm.
Müdür olmaktan değil insan olmaktan, onurlu olmaktan, etek öpmemekten gurur duydum her zaman.
Bunu neden yazıyorum biliyor musunuz? İnsanlıktan nasibini almamış kan emici yarasaların, hak yiyicilerin sendika değiştiren, torpil peşinde koşanların bugünlerde koltuk için verdikleri savaşın ne kadar saçma olduğunu vurgulamak için…
Evet dönemin sayın Başbakanı Kazlıçeşme’de bazı okul müdürleri öğrencilerini öğretmenlerini Gezi Parkına götürüyorlarmış, biz onları biliyoruz dediği günlere denk geldi bu fotoğraf.
Çaldı kapımızı iki çantalı:
Bu sen misin? Yanındaki okulunda öğretmen mi? Diğerleri öğrencin mi dediler.
Montajdır demedim, ben değilim demedim, orası gezi parkı değil, yanımdakileri tanımıyorum da demedim…
Benim sendikacıyım, yanımdaki de sendikacı,sendikal izin günümüzdeyiz, gezi parkına çok gittik. Sendikam Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikasının Gezi Parkı ile ilgili tavrı ve yaklaşımı bellidir dedim.
Öğrencimi ve öğretmenimi götürmekle suçlandım. Kişi karşısındakini kendisi gibi bilir. Ben ne öğretmenimi ne de öğrencimi gezi parkına götürmedim. Onlar dersten sonra (19.00 civarı) oraya gelmiş ve karşılaştığım öğrencilerdi. Halen aynı suçlamayı yapanlara hep şunu söyledim. Eğer ben tek bir öğrencim yada öğretmenimi Gezi Parkına götürdüysem Şerefsizim ama götürmediğimi söylediğim halde beni suçlayanlar şerefsiz oğlu şerefsizdir.
Bunu söyleyenlerin ve yandaşlarının Kazlıçeşmelerde siyasi parti mitinglerinde ne işleri vardı sormak isterim?
Ha şunu da söyleyeyim kendi çocuğum olsa idi gururla götürürdüm Gezi Parkına yeğenimi götürdüğüm gibi.
Öğrencilerim de ailelerinden izin almışlarsa elbet ki gideceklerdir oraya.
Sonra dediler ki müfettişler: Sarıyer Atatürk anıtı önünde durdun mu? Evet durdum. Hem de Ata’ma karşı saygı ile, gururla durdum. Mesai saati dışında öğlen arasında durdum. Halk da katıldı bu duruşuma dedim.
Sizin anlayacağınız hiç kıvırmadım.
Derken müfettişler raporlarını yazdılar ve ceza teklifinde bulunmadılar. Bugüne kadar bir çok soruşturma geçirdim. (Allah şükür hiçbiri hırsızlık, yolsuzluk, yada başka yüz kızartıcı suçlama değildi…) Müfettişleri iyi tanırım. Ceza yediklerimde bile haklısınız dediğim oldu. Haksızlık yapıldı dediğim de. Bu soruşturmayı yapanların kararını da takdir ediyorum hem de bu dönemdeki cesaretlerini de… Çünkü dosya onlara iki kez geri gönderildi.
1- Gezi parkında neden dinlendim?
2-Sendika neden gezi parkına gitme kararı aldı?
3-Öğrencileri görünce neden kovalamadım?
4-Neden duran adam eylemi yaptım?
Bunları sorun tekrar yazın raporu dediler. Yine de aynı kararı verdi müfettişler.
Derken; TEOG denilen sistem türedi. karşıydım. Doğru olduğunu düşünmüyordum. Akademisyenlerle tartışıyordum ve bu “Yeni ortaöğretime geçiş sistemini bir grup züppe hazırlayıp bakana mı sundu” diye twit attım. Ardından da Züppe nin Türk Dil Kurumuna göre karşılığını da. Yapılacak 12 sınavı aşırı buluyorum. Züppe aşırıya kaçmaktır dediysem de inandıramadım.
Başladı soruşturma yeni iki çantalı çağırdı beni;
Soruşturma konusu iki tane idi:
1- Daha önce kapanan gezi parkı soruşturmasını bir daha yapmaları,
2- Züppe Twit’i
Bu twit sana mı ait dediler: Evet dedim. hayır deseydim biliyorsunuz ki Devlet Twitter den bilgi alamıyor. Yani bu Twit bana ait değil deseydim yapılacak hiç bir şey yoktu. Ben; bana ait, bu twit i şu maksatla, eleştiri hakkımı kullanmak için, hiç kimseyi kastetmeden attım dedim.
Gezi ile ilgili soruya da ben daha önce ifade verdim söyleyecek başka bir şeyim yok dedim.
Geziden tutmayınca züppe çıktı ön plana. Züppe’den Kademe ilerlemesinin durdurulması ve müdürlükten men cezaları aldım. Ben züppe twit’i attıysam attım. Suç değil ama olsa bile müdürlüğümle ne ilgisi var dediysem de anlatamadım.
Karar peşin verilmişti çünkü.
Müfettişler o kadar hızlı idiler ki. Anında karar verdiler ve kısa sürede Züppe’yi cezalandırdılar.
Çok da umurumda değildi.
20 Ocak 2014 tarihinde gurur duyduğum öğretmenliğe 15 yıllık yöneticilikten sonra döndüm.
Sendikam Eğitimiş Ist Bir Nolu Eğitim İş desteğini her daim gösterdi ve ard arda iki dava açtık.
1- Müdürlükten alınma işlemi için,
2- Kademe İlerlemesi Durdurması cezası için.
Yani mücadeleye devam dedik, devam ettik devam edeceğiz.
Müdürlük, makam, koltuk hikaye bizim için… Hizmettir bizim işimiz, aşkımız nerede olursak olalım… Mesleğimiz Öğretmenliktir ve Mesleğimiz onurumuzdur bizim için….
Dava sonuçları ne olursa olsun, Sendikam Eğitim İş’e dönemin MYK’sına, dönemin Genel Merkez Avukatı Tansu BATUR’a ve bölge avukatımız Ayhan Güngör GÜMÜŞ’e teşekkürlerimi borç bilirim…
Yani Züppe bahaneydi… Bahane şahaneydi…
Adalet er ya da geç tecelli edecektir. Geç gelen adalet adalet değildir denilse de yanlışlar unutmasınlar ki “Bu kantar er ya da geç seni de tartar.” Bu nedenle kantara zarar vermeyi bırak…
Saygılarımla…
Not:Bu yazı facebook’ta paylaşıldıktan sonra siteye konulmuştur.